Kırık Cam Teorisi

İstatistiksel olarak konuşmak gerekirse, daha önce olmadığı kadar güvenli bir dünyada yaşıyoruz. Son birkaç yüzyıla kıyasla cinayet oranları düşmüş ve dünyanın bazı yerleri savaş altında olsa da içinde bulunduğumuz yüzyıl, öncekilerden daha güvenli sayılmakta. Fakat bize hiç de güvenli hissettirmiyor, değil mi? Dünyanın her yerinde insanlar yaşanan olaylardan dolayı korkuyorlar. Her gün suç ve şiddet haberleri dolu olan haber bültenlerini izliyoruz. Hatta haftanın her günü, 24 saat, her saatte bir olan olaylar gazetelerde yer alıyor.
“Kırık Cam Teorisi”, ABD’li suç psikologu Philip Zimbardo’nun 1969’da yaptığı bir deneyden ilham alınarak geliştirilmişti. Zimbardo, suç oranının yüksek olduğu, yoksul Bronx ve daha yüksek yaşam standardına sahip Palo Alto bölgelerine birer 1959 model otomobil bıraktı. Araçların plakası yoktu, kaputları aralıktı. Olup bitenleri gizli kamerayla izledi. Bronx’taki otomobil üç gün içinde baştan aşağıya yağmalandı. Diğerine ise bir hafta boyunca kimse dokunmadı. Ardından Zimbardo ile iki öğrencisi, sağlam kalan otomobilin yanına gidip çekiçle kelebek camını kırdılar. Daha ilk darbe indirilmişti ki çevredeki insanlar (yani zengin beyazlar) da olaya dahil oldular. Birkaç dakika sonra o otomobil de kullanılmaz hale geldi. “Demek ki” diyordu Zimbardo; ” İlk camın kırılmasına, ya da çevreyi kirleten ilk çöpe, ilk duvar yazısına izin vermemek gerek. Aksi halde kötü gidişatı engelleyemeyiz.”
1982 yılında toplumbilimci James Q. Wilson ve George L. Kelling tarafından geliştirilen “Kırık Cam Teorisi”, çevresel koşulların suçluların suç işleme veya suçtan kaçınma davranışlarını etkilediğini iddia eden bir teoridir. Camı kırık bir arabanın, sağlam bir arabaya göre çalınma ve kundaklanma olasılığının daha fazla olduğunu önerir. Benzer şekilde de, dışarıdan bakıldığında kontrolsüz ve herhangi bir güvenlik önleminin bulunmadığı görünen bölgelerin de sakin ve korunaklı görünen bölgelere göre daha fazla suça davetiye çıkarıcı olduğunu iddia eder. Hatta çevresel faktörlerin ve koşulların kalabalıkları ve insanların bireysel davranışlarını etkilediğini kanıtlayan birçok örneğin yer aldığı kitaplar bile yayınlanmıştır. Toplumsal açıdan bakıldığında, etkili faktörleri görmezden gelmek mantıklı olmayacaktır. Fakat her zaman sadece bu faktörleri sebep olarak görmemeli, suç oranını etkileyen başka faktörlerin olduğu da göz ardı edilmemelidir. Suç oranındaki artış ya da düşüşü etkileyen çevresel faktörlerin yanısıra, kültür, eğitim, mevsimsel koşullar, ekonomik gelişim ve daha birçok etken de bu oranı etkileyen konulardan bazılarıdır. Fakat bu durumun aksine, dünya üzerindeki polis oranının ve etkinliğinin oldukça az olduğu toplumlardan bazılarında yüksek suç ve şiddet oranına rastlanmıyor. Bu toplumlarda suçu uzak tutan veya baskılayan etmenler, silahlı kolluk kuvvetlerinin müdahalesi değil, kültürel standartlar, sosyal uyum, ekonomi güvenilirliği ve eğitim gibi öğelerdir. Amerikalı yazar Bernard Harcourt da “Illusion of Order” isimli kitabında, Kırık Cam Teorisi’nin deneysel olarak kanıtlanmadığını ve hatta suç oranının artması veya azalmasını etkileyen başka birçok faktörün olduğunu yazmıştır. Bütün bu farklı görüşlerin dışında, polisler, istihbarat teşkilatları ve güvenlik uzmanlarının kesinlikle bildikleri tek şey, kanun hükümlerinin ve yaptırımlarının zayıf olduğu çevrelerin, suç çeteleri ve hatta terör örgütleri tarafından ele geçirilmeye karşı oldukça korumasız olduğudur. Bu tip bölgeler gücü ele geçirme fırsatı olarak görülür ve buradaki popülasyon suçlular veya teröristler tarafından ele geçirilip kendi koydukları kanunları yerine getirmeye zorlanabilir. Bu durumun kanıtlarını Meksika, Suriye, Yemen, Irak gibi ülkelerde görebilmekteyiz.
“Suçlarla mücadeleyi nasıl başardın” sorusuna New York’un efsane Belediye Başkanı Giuliani’nin cevabı şöyle olmuştu.. “Metruk bir bina düşünün. Binanın camlarından biri bile kırılsa, o camı hemen tamir ettirmezseniz, çok kısa sürede, oradan geçen herkes bir taş atıp, binanın tüm camlarını kırar. Ben ilk cam kırıldığında hemen tamir ettirdim. Bir elektrik direğinin dibine ya da bir binanın köşesine, biri, bir torba çöp bıraksın. O çöpü hemen oradan kaldırmazsanız, her geçen, çöpünü oraya bırakır ve çok kısa bir sürede dağlar gibi çöp birikir. Ben ilk konan çöp torbasını kaldırttım.” Bir sokağın suç bölgesine dönüşme süreci önce tek bir pencere camının kırılmasıyla başlıyor. Çevreden tepki gelmez ve cam hemen tamir edilmezse, oradan geçenler o bölgede düzeni sağlayan bir otorite olmadığını düşünüyor, diğer camları da kırıyorlar. Ardından daha büyük suçlar geliyor; bir süre sonra o sokak, polisin giremediği bir mahalleye dönüşüyor. Bunu anlayan New York polisi, önce küçük suçların peşine düşmüş. Metroya bilet almadan binenleri, apartman girişlerini tuvalet olarak kullananları, kamu malına zarar verenleri, hatta içki şişelerini yola atanları bile yakalayıp haklarında işlem yapmış. Polis bu kararlılığıyla “Küçük olması bizim için hiç fark etmez; bir sokağın, metro istasyonunun veya mahallenin suç üreten bir bölge olmasına izin vermeyeceğiz” demiştir.

Kaynaklar: chameleonassociates.com & Hınçal Uluç (Sabah,26/04/2012)

Güvenlik Görevlisinin Yakın Dostu-Kameralar

Güvenlik kameralarının sıklıkla kullanılmaya başlamasıyla ortaya şöyle bir soru çıktı; “Kapalı devre güvenlik kameraları, sahada fiziksel olarak bulunan bir güvenlik görevlisinden daha etkili bir koruma sağlar mı?”
Bu iki yöntem nadiren bir arada kullanıldığı için bu sorunun cevabı; “Ya o ya da diğeri” şeklinde düşünülüyordu. Fakat, son zamanlarda, çoğu şirket en iyi yöntemin ikisinin birlikte uygulanması olduğunu düşünmektedir. Dolayısı ile, güvenlik görevlisi ve güvenlik kameralarıyla, diğer teknolojilerin bir arada kullanılmasının en doğrusu olduğu fikri kabul görmeye başladı.
CCTV (Kapalı Devre Televizyon), yani güvenlik kameraları sistemi, güvenlik görevlilerini azaltarak, giderlerinde tasarruf etmek isteyen şirketlerin bir numaralı tercihi haline gelmişti. Fakat, ne CCTV kameralarının, ne de güvenlik görevlilerinin tek başına kullanılmasının, istenilen verimliliği sağlamadığı görülmüş ve iki uygulamanın bir arada kullanılmasının daha etkili olduğu fark edilerek, CCTV kameraları güvenlik görevlilerinin işini kolaylaştıran ek yöntem olarak kullanılmaya başlanmıştır. Bu sayede daha verimli sonuçlar elde edilmiştir.
Çoğu şirket, geleneksel olarak bilinen, “güvenlik görevlisi ile kamera kontrolü” modelini kullanmaktadır. Güvenlik görevlisi, filmlerden de bildiğimiz üzere, tek başına çalışır ve belli aralıklarla kamera ekranlarını kontrol eder. Bu senaryoda, suçlu, güvenlik görevlisinin dikkatini dağıtır veya ne zaman molaya çıktığını takip ederek en uygun zamanda harekete geçer.
Ancak, hala, bu geleneksel yöntemdeki güvenlik zaafiyetlerine rağmen, caydırıcı olabilmek adına, çalışanların,ziyaretçilerin,müşterilerin,vb. giriş yaptığı,teslimatların alındığı nokta/larda sadece güvenlik görevlisi kullanılması da söz konusu olmaktadır.

İKİLİ ÇALIŞMA YÖNTEMİ
Yöntemin en etkili şekilde uygulanabilmesi için, hem CCTV ekranlarının başında hem de sahada gezerek gözlem yapan güvenlik görevlilerinin olması gerekir.
Sahada gezen personel yalnız olmadığını ve kendisini izleyen başka bir çalışma arkadaşının olduğunu bildiği için daha rahat hisseder ve konsantrasyonunu yaptığı işe daha fazla verebilir.

Ayrıca, çevre güvenliği de, hem detaylı olarak yakından hem de genel çerçeveyi görebilmek adına kameralardan kontrol edilmek suretiyle verimli şekilde gerçekleştirilebilir.

SORUMLULUKLARIN AZALMASI
Kamera Kontrol odasındaki ve sahada gezen personelleri eşleştirmek aynı zamanda çalışanların birbirleri ve işverenleriyle aralarındaki sorumluluğun da azalmasına fayda sağlar.
Yurt dışında yoğun ilgi gören ve takip edilen Security Journal isimli dergide çıkan bir makaleye göre; İşveren, çalışanları üzerindeki sorumluluğu oldukça fazla olduğu için, güvenlik görevlilerine, çoğunlukla, riskli durumlardan uzak durmaları talimatını verir ve o şekilde eğitir.
Amerika’daki bazı eyaletlerde, güvenlik görevlileri, müdahale ettikleri saldırıların davasına çıkma ve tutuklu/tutuksuz yargılanma durumlarından muaf değiller. Yani, görevleri esnasında müdahil oldukları herhangi bir olaydan sorumlu tutulmaları halinde, işlerini kaybetme ve/ya güvenlik görevlisi lisanslarını kaybetme ihtimalleri vardır.
Kamera başındaki operatör ile sahadaki personelin birlikte çalışması, birbirlerine destek vererek riskli durumlardan kaçınabilme şanslarını da arttırır. İzinsiz/yetkisiz bir giriş olduğunda, kamera başındaki operatör tarafından tespit edilerek, yerinin saptanması ve bu sayede, sahadaki personele daha kolay ve hızlı bir şekilde aktarılması sağlanacaktır. Dolayısı ile riskli bir durum ortaya çıkmadan müdahale edilmesi mümkün olabilecektir.

KONTROL MEKANİZMASI
Şirketler, ayrıca, CCTV kameralarını çalışanlarını kontrol etmek için de kullanabilirler. Çalışanların işe zamanında ve üniformalarıyla geldiklerini ve/ya işlerini doğru yapıp yapmadıklarını görebilirler. Aynı zamanda, izleniyor olabileceklerinin farkında olan çalışanların, işten kaçmadan, görev tanımlarında bulunan sorumlulukları tam olarak yerine getirdiklerini de gözlemleyebilirsiniz.

Bina ve Tesis Güvenliğinde Yapılmaması Gereken 7 Önemli Hata

İş dünyasında, bina ve tesis güvenliğini sağlamak, bina sakinlerinin ve bu sakinlerin sahip olduğu mülkiyetin korunması açısından büyük bir öneme sahiptir. Dolayısıyla,sıfır hata için aksiyon almak da kritik bir önem yaratmaktadır. Ne yazık ki unutulan veya pratikte uygulanmayan bazı güvenlik unsurları, operasyonel anlamda büyük zayiatların yaşanmasına yol açabiliyor. Hal böyle olunca; “Yetersiz güvenlik ile sıfır güvenlik arasında hiçbir fark yoktur.” yorumunu yapmak, çarpıcı bir şekilde doğruluk payına sahip oluyor. İcra ettiğiniz güvenlik operasyonlarında aşağıda belirteceğimiz genel hatalardan uzak durmanız bu anlamda önemli bir başlangıç olacaktır.

Tanıtım/Kimlik Kartı Kontrolünde Uygulama Hataları
Güvenlik sağlanan tesisin, ticari bir iş merkezi ya da ikamet edilen bir konut sitesi olması kimlik kartı kontrolünde hiçbir fark yaratmaz. Güvenlik uygulaması bulunan tüm giriş-çıkış noktalarında personel tanıtım kartı ya da geçiş kartı kontrolünün gerektiği gibi yapılması, icra edilen güvenliğin temelini oluşturur. Dolayısıyla, bu uygulamada gösterilecek en ufak bir iltimas, genel anlamda tüm güvenliği olumsuz yönde etkileyecektir. Özellikle iş merkezlerinde, yüksek mevkii de bulunan yöneticilere karşı tanınan esneklik, uygulamanın bütünlüğüne zarar verdiğinden dolayı, bu noktada göstereceğiniz kararlılık son derece büyük bir öneme sahiptir. Bu nedenle, kart kontrolünü statü bazlı ayrımcılık yapmadan eksiksiz bir şekilde uygulamanız, yetersiz güvenlik yapmamanız adına, vazgeçilmez bir prosedürdür.

Giriş-Çıkış Noktalarının Tamamının Kontrol Altında Olmaması
Güvenlik uygulamalarında en sık karşılaşılan hatalardan bir diğeri de giriş-çıkış noktalarının tamamına hakim olmamaktır. Tasarımları itibari ile binaların birden fazla giriş-çıkış noktası olduğu göz önüne alındığında, her bir noktanın aynı ciddiyetle güvenlik uygulamasına sahip olması gerekmektedir. Fakat birçok tesiste özellikle acil çıkış noktaları gibi bölgelerde başarısızlıklar yaşanabiliyor. Bu durum da büyük bir güvenlik riskini beraberinde getiriyor. Her bir noktanın gerekli güvenlik önlemleri ile desteklenmesi ve kamera sistemleri ile donatılması, icra ettiğiniz güvenliği daha etkin bir hale getirecektir.

Güvenlik Yerine Görünüme Odaklanmak
İş dünyasında düzgün bir çevrede inşa edilmiş göz alıcı bir binada çalışmak istemek gayet normal bir durumdur. Fakat estetik aşkını, hiçbir zaman güvenliğin önüne geçirmemeniz gerekmektedir. Her ne kadar estetik açıdan hoş bir görüntü çizmese de binanın önemli noktalarına güvenlik kameraları ya da kontrol amaçlı geçiş turnikeleri yerleştirmeniz gerekebilir. Bu durumda görüntüye önem verip güvenlik uygulamalarından feragat etmeniz kesinlikle ciddi sonuçlar doğurabilir. Unutulmamalıdır ki, kamera sistemleri gibi güvenlik donanımları, gözlemleme fonksiyonu dışında caydırıcı bir role sahip olmak ile birlikte, kriminal davranışların tespit edilmesine de yardımcı olmaktadır.

Anlaşılmayan Güvenlik Sistemlerinin Kullanımı
Sürdürülebilir bir güvenlik için sorunsuz bir şekilde işleyen bir güvenlik sistemine ihtiyacınız vardır. Sorunsuz bir güvenlik sistemi de mali açıdan büyük bir yatırım gerektirmektedir. Bu denli yüksek bir yatırıma rağmen personeliniz sistemin nasıl işlediğini kavrayamıyorsa; sistem yeterince kullanılmayacak ve yatırımınızın size dönüşü ne yazık ki beklediğiniz kadar olumlu olmayacaktır. Personelinizin sistem hakkında kapsamlı bir eğitim sürecinden geçmesi, sahip olduğunuz güvenlik teknolojisinden en iyi şekilde yararlanmanızı sağlayacaktır. Bu sayede korumakla yükümlü olduğunuz tesisi de güvenli tutabileceksiniz.

Önemli Bölgelerin Korunamaması
Yazımızın başında bina ve tesis güvenliğinin ne denli önemli olduğundan bahsettik. Fakat bina içerisinde de en az bu kadar öneme sahip bölgeler bulunmaktadır. Önemli belgelerin ve bilgilerin muhafaza edildiği sistem sunucularının bulunduğu odalar da ekstra güvenlik önlemleri ile korunmalıdır. Maalesef bu konuda birçok kurum gerekli hassasiyeti göstermeyerek, gizli bilgilerin güvenliğini riske etmektedir. Bu tür bölgelerin güvenliği biyometrik güvenlik sistemleri kullanılarak sağlıklı ve caydırıcı bir şekilde sağlanabilir.

Gereğinden Fazla Güvenlik Önlemleri
Evet, eğer kamera ve güvenlik sistemleri alanında uzman kişilerin görüşüne başvurursanız; bu kişiler size bazı kurumların çok fazla güvenlik önlemi kullandığından bahsedecektir. Peki, bu durum nasıl kaçınmanız gereken bir hataya dönüşüyor? Bu sistemlerin birçoğu yüksek maliyete sahiptir ve maalesef bu sistemlerin hepsine sahip olmanız paranızın karşılığını alacağınız anlamına gelmez. Hatta bu duruma para kaybı olarak bakılabilir. Bu nedenle, bu denli öneme sahip sistemlerin kurulumundan önce gereksiz kullanımdan kaçınmak adına, profesyonel bir yardım almak son derece önemlidir.
Güvenlik sistemleri, mülkünüzü güvenli tutmak ve ofisinizin sürekli hırsızlık olaylarına maruz kalmasını önlemek adına bir bariyer olabilir. Ancak doğru kurguyu yapmak ve en efektif sistemi oluşturmak gerekmektedir. Bunu başarmanın en iyi yollarından biri de bahsettiğimiz bu hatalardan kaçınmanız olacaktır.

Kaynak:Jonathan Rowntree /www.securitymagazine.com

Bina ve Tesis Güvenliğinde Akılcı Olmak

Mali’nin başkenti Bamako’da yaşanan otel saldırısı, tüm dünyada ses getirirken başta oteller olmak üzere tüm bina ve tesislerin güvenliği ile ilgili mevcut uygulamaların etkinliğinin sorgulanmasına sebep oldu. Ancak, herhangi bir güvenlik görevlisinin, diplomatik plakaya sahip bir araçla gerçekleştirilen saldırıyı engellemesini ya da saldırganları etkisiz hale getirmesini beklemek makul ve gerçekçi olmaz. O halde daha iyi güvenlik sağlamak adına otelleri,bina ve tesisleri bir nevi “kaleler” haline mi getirmeliyiz? Tabii ki hayır. Bu tür saldırı olaylarının gerçekleşme riskini ve yarattığı hasar ve zayiatı azaltmamızı sağlayacak uygulamalar bulunmaktadır.
Bu yazımızda, tüm sektör yöneticilerinin göz önünde bulundurmaları gereken iki önemli güvenlik konseptinden -Tespit Etme, Önleme ve Kontrol Altına Alma- bahsedeceğiz.
Bina ve Tesis Güvenliğinde Katmanların Önemi
Çeşitli katmanlardan oluşan bir güvenlik uygulaması, icra edildiği tesis ne olursa olsun etkinlik açısından büyük bir öneme sahiptir. Bu katmanları mülk sınırı, dış çevre, iç çevre, tesisin dış kısmı ve iç kısmı olarak sınıflandırmak mümkün. Bu katmanların her biri, birçok tehdit ve risk ile karşı karşıya kalabilir. Fakat zekice tasarlanmış bir güvenlik programı, tüm bu katmanları proaktif bir şekilde gözeterek, muhtemel tehditleri ortadan kaldırmanıza ve çalışanlar ile birlikte misafirlerinizin de güvenliğini sağlamanıza yardımcı olacaktır.
Mülk sınırı olarak adlandırdığımız en dış katman, güvenliğin istihbarat toplama noktası olarak kullanıldığında tesisinizi koruyan bir şemsiye olarak düşünülebilir. İdeal bir dünyada bu şemsiye, dışarıdan gelecek tehditleri önceden tespit edip saldırganları aksiyon almadan etkisiz hale getirmenize yardımcı olacaktır. Ancak ne yazık ki ideal bir dünyada yaşamıyoruz ve mülk sınırı güvenliği çoğunlukla ihmal ediliyor. Teknolojik gözetim yolu ile tespit uygulaması bu ihmalkârlığı ortadan kaldırmak adına iyi bir başlangıç olabilir.

Mülk Sınırında Gözetim ve Tespit
Mülk sınırı çevresinde karşılaşılan en temel tehdit, saldırganların tesis hakkında bilgi toplama amacıyla yaptıkları gözetim olarak karşımıza çıkıyor.Terorist saldırıların sonrasında yapılan incelemeler, saldırılar gerçekleştirilmeden önce teroristlerin hedef hakkında istihbarat topladığını kanıtlıyor. Saldırganların gözetim yapmalarındaki temel amaç, hedef hakkında bilgi toplayarak hedefin güçlü ve zayıf yanlarını analiz etmektir. Bu sayede, saldırılarını kendileri için kolay ve başarılı hale getirecek yöntemi belirlemektedirler. Bir otelin karşısında, araç içerisinde bekleyen ve otelin fotoğraflarını çeken kişi veya kişiler sizce ne yapıyor olabilir? Peki ya bina çevresinde turlayan ve giriş noktaları ile güvenlik kameraları hakkında notlar tutan bir kişi? Güvenlik katmanının bu noktası, potansiyel bir atağı durdurmanız için en ideal aşama olacaktır.
Saldırganların ataklarını dağın tepesinden yuvarlanmaya başlayan bir kartopu gibi düşünün. Kartopu yuvarlandıkça hız ve ivme kazanıp yıkım gücü artacak ve durdurulması imkansız bir hal alacaktır. Çığ altında kalmaktan kurtulmanın en kolay ve güvenli yolu, kartopunu daha yuvarlanmaya başlamadan yok etmektir. Yani, güvenlik bilinci ile konuşacak olursak; mevcut tehdidi mümkün olan en erken sürede ve hedeften en uzak noktada durdurmalıyız. Buradan yola çıkarak gözetim ve tespit metodunun güvenlik uygulamalarında ne kadar büyük bir öneme sahip olduğunu söylemek doğru olacaktır. Dolayısıyla, personelin gerekli eğitimleri alması ve bu yönde bilinçlenmesi, potansiyel tehditleri oluşmadan tespit etme ve önleme adına yardımcı olacaktır.
Sistem Testlerine ve Bilgi Toplamalarına Karşı Dikkatli Olun
Saldırganların bir diğer taktiği de saldırılarını gerçekleştirmeden önce hedef üzerinde prova yapmalarıdır. Tesisin giriş noktasına aracı ile gelip, görevliler ile muhabbet ederek giriş yapılması yasak bölgelere geçmeye çalışılması. Restoran rezervasyonu ya da toplantı bahanesi ile binaya giriş yapılmaya çalışılması. Her iki durum da oldukça masum görünüyor değil mi?

Hatta ikinci örnek, özellikle bir otele giriş için son derece geçerli bir sebep. Fakat bu tür masum teşebbüsler, aslında saldırganların tesisinizde tam olarak nasıl bir güvenlik uygulaması olduğunu tespit etmek için hazırladıkları göstermelik bir hikâye olabilir. Hatta, sıradan bir ayaküstü muhabbet ile bile binada metal detektör veya x-ray olup olmadığını, tesis genelinde kaç tane güvenlik personelinin çalıştığını, silahlı güvenlik görevlisinin olup olmadığını ve güvenlik kontrollerinin ne kadar etkin olduğunu bile öğrenebilirler.
Saldırganlar bilgi toplama konusunda farklı teknikler kullanabilirler; örneğin, otele konaklamak üzere gelen bir misafirmiş gibi giriş yaparak, güvenlik personeli ve uygulamaları hakkında önemli bilgiler edinebilirler. Hatta , kendi adamlarını otele çalışan olarak yerleştirip, otel hakkında ne kadar değerli ve önemli bilgi varsa hepsini elde edebilirler.
Açıkçası,bu sızıntıları tespit etmenizi sağlayacak özel bir işaret yok. Bu noktada da yine eğitim karşımıza çıkıyor. Hem de bu defa hiç olmadığı kadar ciddi bir öneme sahip. Personelinizin karşılaştığı şüpheli durumları ya da kişileri tespit edebilmesi, tespit ettiği şüpheli işaretleri yorumlayıp güvenlik konsepti ile ilişkilendirebilmesi tesisiniz için hayati bir öneme sahip. İşyerinize ziyarete gelen bir kişi ya da otele konaklamaya gelen bir misafir, davranışlarından dolayı güvenlik görevlisine ya da resepsiyon çalışanına güven vermiyorsa ya da tesisinizin standart misafir profiline uymuyorsa, güvenlik müdürü derhal bilgilendirilmelidir.
Tabii ki bu noktalara dikkat ediyorken asıl tehdidin personelin kendisinden de gelebileceğini unutmayın ve işe alım süreçlerinizi bu durumu göz önüne alarak revize edin.
Önleme ve Kontrol Altına Alma
Saldırganların harekete geçmeleri halinde personelin de derhal acil duruma geçmesi gerekmektedir. Mantık son derece basit: Saldırganları etkisiz hale getir.
Etkisiz hale getirmek, direkt olarak yok etmek anlamına gelmiyor. Önleme ve kontrol altına almanın en temel amacı, saldırganların tehlike arz etmediği bir durum yaratmaktır. Saldırganları tek başlarına bir odada kilitli tutmak, etkisiz hale getirmenin en güzel örneği olabilir. Saldırı gerçekleşmeden misafirleri ve personeli tahliye etmek ise saldırının kendisini etkisiz hale getirmenize örnek olarak gösterilebilir.

Saldırganın yok edilmesi ya da yaralanması da pek tabii etkisiz hale getirmek anlamına gelebilir. Fakat dünya genelinde birçok ülkede olduğu gibi ülkemizde de güvenlik personeli görevlerini çoğunlukla silahsız olarak icra etmektedirler. Bu nedenle personelin silahlı saldırganları fiziki olarak etkisiz hale getirmeleri neredeyse imkansız bir hal alıyor. Dolayısıyla, saldırganlar ve potansiyel kurbanlar arasında zaman ve mesafe farkı yaratmak alınacak en iyi aksiyon olarak karşımıza çıkıyor.
Personel, Teknoloji ve Prosedürler Aracılığı ile Zaman ve Mekan Bariyeri Yaratmak
Saldırıyı önleme ve kontrol altına alma metodunun en temel prensibi, saldırganlar ve potansiyel kurbanlar arasında zaman ve mesafe farkı yaratmaktır. Saldırganlar kurbanlarına ulaşmak için ne kadar çok zaman harcarlar ise; kolluk kuvvetlerinin olay yerine ulaşması ve saldırganları etkisiz hale getirmesi ve kurbanların saldırıdan kurtulma şansı o kadar artar. Güvenlik personelinin silahlı olduğu durumlarda ise bu zaman farkı, saldırganlara karşılık vermek için kendilerine müthiş bir avantaj sağlayacaktır. Zaman ve mesafe farkı yaratmak için tesis içerisine ve çevresine uygun şekilde konuşlandırılmış bariyerler, çitler ya da giriş kapıları kullanılabilir.
Tüm bunlara ek olarak kilit altına alma prosedürünün hayati önemi de unutulmamalıdır. Bina içerisindeki personelin dışarıdan bir patlama ya da silah sesi duyması halinde, binanın tüm giriş çıkışlarını kapatması saldırganların içeri girmesini engelleyecektir. Bu senaryoda saldırganlar otele kapıları kırarak girmeye çalışsalar bile, bu durum saldırganlar ve içeride bulunanlar arasında zaman farkı yaratacaktır. Unutulmamalıdır ki, saldırganların potansiyel kurbanlar ile karşılaşmasının geciktiği her an, kaçma ve hayatta kalma şansının katlanarak yükselmesi demektir. Sunduğunuz hizmeti olumsuz yönde etkilemeden de uygulayabileceğiniz birçok kilit altına alma yöntemi mevcut. Bu konuda profesyonel bir yardım almanız, gerek tesisin gerekse personel ve konukların korunması konusunda son derece faydalı olabilir.

Acil Durum Prosedürleri ve Eğitim
Personelin aldığı eğitim, acil bir durum yaşanması halinde sahip olduğunuz en önemli güvenlik uygulamasıdır.Takdir edersiniz ki silahlı bir saldırganı etkisiz hale getirecek bir kamera sistemi bulunmamaktadır. Ya da hiçbir kilit sistemi sizi saldırganlardan sonsuza kadar korumaya yardımcı olmayacaktır. Peki, sahip olduğunuz acil çıkışlar, konuklarınızı güvenli bir noktaya götürmek için gerekli direktifleri verebilir mi? Yalnızca eksiksiz bir şekilde eğitimini almış bir personel, bu saydıklarımızı ve daha fazlasını yerine getirerek, kritik bir saldırı anında etkin bir şekilde güvenlik sağlayabilir.
Birçok güvenlik personeli, silah veya patlayıcıyı nasıl tespit edeceğini biliyor olabilir. Fakat tespit ettiklerinde ne yapacakları konusunda fikir sahibi olan personel sayısı gerçekten çok az. Temizlik personeli, teknisyen ya da güvenlik personeli, saldırı anında kim olduğunuz ya da ne iş yaptığınız hiç önemli değil. Önemli olan tek şey, saldırı anında ne yapacağınızı ve nasıl tepki vereceğinizi biliyor olmanız. Acil durum prosedürleri, yeri unutulmuş bir dosya odasının raflarında saklanmamalı. Bu prosedürler kesinlikle her an ulaşabileceğiniz bir noktada bulunmalıdır. Daha da önemlisi, tüm personelin bu prosedürleri biliyor olması ve uygulamaya hazır olması gerekmektedir. Bu durumun sağlanması için ihtiyacınız olan tek şey ise sürekliliğini yitirmeyen etkin bir eğitim sürecidir. Etkin bir eğitim ile kast ettiğimiz nokta ise kesinlikle konferans odanızda yapacağınız yarım saatlik bir ders değil. Bu noktada önemli olan yalnızca eğitimin verilmesi ve personelin tam anlamıyla bu eğitimi anlaması değil, ayrıca eğitimde öğrendiklerini gerçek hayatta uygulayabiliyor olmasıdır. Saldırı anında, uygun şekilde eğitilmiş bir personel, silahlı kişiler bu noktaya ulaşmadan sorunsuz bir şekilde tahliye edebilir. Stres seviyesinin yüksek olduğu ve masum insanların hayatlarının tehlikede olduğu bu tür durumlarda, gerekli eğitimleri almamış personelin doğru şekilde hareket etmesini beklemek kesinlikle mantıklı olmayacaktır.
Tabii ki bina/tesis güvenliğini sağlamanız için bu makaleden daha fazlasına ihtiyacınız var. Fakat saldırıların da hız kesmeden devam ettiğini göz önüne alırsak, radikal kararların alınması yadsınamaz bir gerçek. Bu bağlamda insanları güvende olduklarına inandıran, fakat yalnızca görüntüden ibaret olan güvenlik anlayışını bırakmamız, personel ve konukları gerçekten güvende tutacağımız daha akılcı ve gerçekçi bir güvenlik bilincine sahip olmamız gerekmektedir.

Kaynak: Mac Segal, Senior Security and Safety Consultant /http://www.assolution.com