Profiling ve Şüpheli Davranış Analizi

Son zamanlarda ofis binaları, okullar, adalet sarayları ve hatta emniyet şubelerinde vuku bulan şiddet olayları; ülke ve özellikle dünya genelinde emniyet yetkililerini bu trajedileri engellemek adına farklı bir çözüm arayışına yönlendirmiştir.

Bu tür olaylar küresel bir sorun haline gelirken, emniyet yetkilileri ve güvenlik güçleri, kilitli kapıların, güvenlik kameralarının ya da diğer güvenlik teknolojilerinin; bir sonraki saldırıyı engellemek için yeterli olmadığı konusunda endişe duyduklarını ve daha etkili bir engelleme yolunun bulunması gerektiğini her fırsatta belirtiyorlar.
Rozin Güvenlik Danışmanlığı Şirketinin kurucusu ve başkanı Michael Rozin, Davranış Tespiti Ve Değerlendirmesi metodunun en yeni ve en etkin güvenlik uygulaması olduğunu belirtiyor.

Rozin, bu tekniğin güvenlik personeli ve emniyet yetkililerinin şüpheli davranışı tespit ederek, potansiyel saldırganları henüz saldırıyı gerçekleştirmeden tespit etmelerini sağladığı konusunda görüş bildiriyor.
Peki, bu nasıl mümkün?
Bu tekniği uygulayan ve uygulatan kişiler, şiddet olaylarının ve saldırıların iki bileşenden oluştuğunu belirtiyorlar. Birincisi; olayın gerçekleşmesinde büyük rol oynayan silah ve ikincisi de silahın kullanılması için kişinin barındırdığı niyet. Bu bağlamda; silahların tespiti için teknolojiden faydalanılırken, kişilerin saldırı teşebbüslerinin tespiti için de Davranış Tespiti Ve Değerlendirmesi metodu kullanılmaktadır.

Tekniğin uygulanması ve etkinliği konusunda soru işaretleri olabilir. Fakat geçmişte yaşanan bir olaya değinerek bu metodun aslında ne kadar etkin ve faydalı olduğu hakkında fikir sahibi olmanıza yardımcı olabiliriz.

Ayakkabı bombacısı olarak bilinen Richard Reid adlı terörist, saldırı girişiminde bulunduğu Amerikan Havayollarını hedef olarak belirlemeden önce ilk hedef olarak EL AL Havayollarını (İsrail milli havayolu) seçmiştir. Richard Reid’in bilet satın alıp muhtemel saldırı noktalarını belirleme amaçlı keşif gezisini icra ettiği esnada, havayolunun güvenlik görevlisi bu kişiden şüphelenmiş ve sıradan çıkartarak sorgulamaya başlamıştır. Bu senaryoda, kişide silah ya da herhangi bir patlayıcı olmamasına rağmen kişinin barındırdığı niyet ve bundan dolayı sergilediği şüpheli davranışlardan dolayı Richard Reid güvenlik araştırmasına takılmış ve uçuşa kabul edilmemiştir. Terörist, daha sonra EL AL havayoluna saldırı planından vazgeçme nedeninin de bu sıkı güvenlik uygulamaları olduğunu açıklamıştır.

Rozin ve diğer uzmanlara göre; saldırı planı içerisinde olan bir kişi, belirli bir çevrede bulunan diğer insanlara göre daha farklı bir niyet barındıracaktır. Bu noktada böyle bir kişi, okul kampüsü ya da adalet sarayı gibi özellikli ortamların içeriğine uyum sağlayamayan bir görüntü çizecektir. Okul kampüsünü ele alacak olursak; öğrencilerin ve eğitmenlerin ellerinde kitaplar ile sınıflara giriş çıkış yaptığı ve bahçesinde dolaştığı bir imge gözünüzde canlanacaktır. Peki, herkes belli bir amaçla ortamda gezinirken; herhangi bir kitap taşımayan, farklı giyimli, elinde zincir taşıyan ve kampüs binasını inceleyen bir kişi nasıl görünecektir?

Kesinlikle ortam içeriğine uyum sağlamayan bir görüntü çizecektir.

Bahsettiğimiz bu durum, 16 Nisan 2007 yılında Seung-Hui Cho isimli öğrencinin Virginia Tech üniversitesinde gerçekleştirdiği ve kendisi ile birlikte 33 kişinin yaşamını kaybettiği katliamdan iki gün önce bir fakülte üyesinin dikkatini çekmiş ve durum ile ilgili herhangi bir aksiyon alınmayan bir rapor hazırlanmıştır. Aynı gün başka bir öğrenci de kampüs binasında bulunan bir çıkış kapısının zincir ile kilitlendiğini başka bir fakülte görevlisine bildirmiştir. Daha sonrasında bu kapının, katliamın gerçekleştiği binanın çıkış kapısı olduğu ortaya çıkmıştır.

Başta Michael Rozin olmak üzere tüm uzmanların görüşü, yukarıda verilen katliam örneğinde sergilenen davranışların teröristlerin saldırılarını planlarken izlenen yollar ile neredeyse aynı olduğu yönündedir. Tıpkı ayakkabı bombacısı ve diğer teröristler gibi silahlı saldırganlar da saldırılarını gerçekleştirmeden önce hedefleri hakkında bilgi toplamak ve saldırı provası yapmak amaçlı keşif gezileri yaparlar.

Keşif esnasında gözetleme yapan, binaların fotoğraflarını çeken, çizimler yapan ve not alan kişilerin tespiti son derece mümkündür. Aynı durum, saldırganların prova yaptıkları zamanlar içinde geçerlidir. Bunun sebebi ise kişilerin niyetlerinden dolayı ortaya çıkan şüphe ile bulundukları ortama uyum sağlamayan bir profil çizmeleridir.

Bu bilgiler ışığında önemli bir sonuca varmak gerekirse; güvenlik hizmeti sağlanan noktalarda ya da güvenli tutulması gereken tesislerde dikkat edilmesi gereken en önemli nokta; yalnızca bomba ve silah gibi tehlikeli maddelerin tespiti için odaklanılmamasıdır. Saldırgan ya da teröristlerin amaçlarına ulaşmadan engellenmesi için odaklanılması gereken asıl nokta; bu kişilerin dışarıya karşı çizmiş oldukları görüntülerdir.

Gerekli görüldüğü noktalarda, şüphelenilen kişiler ile sohbet havasında geçirilebilecek bir güvenlik mülakatı bile bu doğrultuda sizi istenilen sonuca ulaştırmaya yardımcı olabilir.

Fakat unutulmamalıdır ki ortaya çıkan şüphe, kesin bir suç kanıtı değildir. Bu nedenle, asıl amaç kişilerin saldırgan ya da terörist olduklarını ve bir saldırı planı içerisinde olduklarını ortaya çıkarmak değil, karşılaştığımız şüphenin ortadan kaldırılmasıdır.

Kaynak:http://webcpm.com/articles/2014/07/01/behavior-detection-assessment.aspx

Türkiye’de Banka Soygunları

Gün geçmiyor ki ülkenin herhangi bir yerinde bir banka soygunu haberi gelmesin. Soyguncuların kimi sırra kadem basarken kimileri yakayı kısa sürede ele veriyor.
Münferit bir takım banka soygunları akıllara geçmiş dönem banka soygunlarını getiriyor. Türkiye’nin yakın tarihi bu konu ile ilgili film senaryolarını aratmayan olaylarla dolu.
Türkiye Cumhuriyeti tarihindeki ilk soygunun bilgisini gazeteci Cengiz Erdinç’e ait “The Gangbuster of İstanbul-İstanbul’da 12 gün” isimli kitaptan alıyoruz. Erdinç’in kitabında Cumhuriyetin ilk banka soygununun 1933 yılında gerçekleştirildiğini öğreniyoruz. Karabiber Hamit, kardeşi Mustafa Rıdvan ve Ali Rıza, Bursa’daki Osmanlı Bankası’nı soyup o zaman bir servet sayılabilecek 3 bin lirayı çalarak Samsun’a kaçmışlardı. Jandarma tarafından yakalanan üç kafadar, Ege Vapuruyla İstanbul’a getirilmiş, boyunlarındaki ağır prangalarla iskeleye indirilen soyguncuları görmek isteyen İstanbul halkı Karaköy limanına akın etmişti. Bu akıl almaz soygun aradan geçen 28 yıl boyunca konuşulmuş ve başka hiç kimse bir banka soymaya kalkışmamıştı.

Günümüze geldiğimizde; Türkiye’de banka soygunlarının amacının tamamen nakit para amaçlı olduğunu görüyoruz.
Çalınan para miktarının, 2013-2014 yılları kıyaslandığında ciddi bir artış gösterdiğini söylemek mümkün.

para miktarına göre

Haftanın günlerine göre gerçekleşen soygunlar incelendiğinde,karşımıza Cuma günü çıkmaktadır.

Günlere Göre

Soyguncu profilini incelediğimizde ise; cinsiyet, madde kullanımı ve sabıka durumu gibi çok önemli 3 kriter göze çarpmaktadır. Özellikle,uyuşturucu madde etkisinde harekete geçen soyguncu profili, yakın tarihli gerçekleşmiş silahlı soygunlarda ciddi artış göstermiştir.

Başta,bankalarda görevli Özel Güvenlik Görevlileri olmak üzere tüm çalışanların, müşteri profili çıkartma ve uyuşturucu madde etkisi altındaki kişilerin davranış analizleri,soyguncu profili ve banka soygunlarında hareket tarzı gibi konularda eğitimler almaları önemli bir ihtiyaç haline gelmiştir.

Saatlere Göre

 

2015 Mayıs Ayı Güvenlik Değerlendirmesi

Ülke gündemi; yaklaşan seçim süreci ile birlikte son derece yoğun ve sıcak bir hal almaya devam ediyor.Son dönemlerde adından sıklıkla söz ettiren DHKP-C, bu ay da gündeme bomba gibi düşen iki ayrı saldırı gerçekleştirdi.

Çağlayan’daki İstanbul Adalet Sarayı’na silahlarla giren  DHKP-C üyesi  iki terörist, Berkin Elvan soruşturmasını yürüten Savcı Mehmet Selim Kiraz’ı odasında 8 saat rehin tuttu. Teröristler, görüşmeler sürerken bir yandan da, Berkin Elvan soruşturma dosyasına ulaştı. Eylemciler, savcılık ve Emniyet arasındaki yazışmalar ve Emniyet’ten savcılığa gönderilen olay günü bölgede görev yapan polislerin vesikalık fotoğraflarını, sosyal medya üzerinden paylaştı.Yapılan müzakerelere rağmen herhangi bir olumlu sonuç alınamayan rehin alma olayı, özel harekatın başlattığı operasyonda iki teröristin ölümü ve savcının şehit olması ile sonuçlandı. Teröristlerin, Adalet Sarayı’na avukat cübbesiyle geldiği belirtildi.Sahte avukat kimliğini gösteren teröristler, bu nedenle X-ray cihazından geçmeden ve aranmadan adliyeye silahlı olarak girebildi. Avrupa’nın en büyük adliye sarayı olarak inşa edilen Çağlayan Adliyesi’nin girişinde havalimanlarındakine benzer güvenlik önlemleri yer alıyor. Dava için gelenler, tepeden tırnağa aranıp X-Ray cihazından geçirildikten sonra içeriye alınıyor. Yasal düzenlemeler uyarınca sadece kimlik gösteren avukatlar içeriye girerken aranmıyor.

Bu terör olayının gerçekleşmesinden bir gün sonra DHKP-C, bu kez de İstanbul Emniyet Müdürlüğüne saldırı düzenledi. Emniyet Müdürlüğü binasının girişine uzun namlulu silahla gelip ateş açmaya başlayan DHKP-C üyesi kadın, saldırısını iki tane el bombası atarak devam ettirmiştir. Bombalardan yalnızca biri patlarken, emniyet güçlerince karşılık verilen çatışmada terörist yaşamını yitirmiş, iki polis memuru ve bir sivil vatandaş da yaralanmıştır.

Bu iki ayrı saldırının ardından, özel harekat birliklerinin yapmış olduğu eş zamanlı baskınlarda yüze yakın kişi göz altına alınmıştır.

Kamu binaları ve çevresinde gerçekleşen bu terör eylemleri, özellikle,özel güvenlik sektörü çalışanları için büyük önem arz etmektedir.Güvenlik görevlilerinin, Kimlik kartı kontrolü,Şüpheli davranış analizi, kalabalık ve kriz yönetimi gibi konularda farkındalıklarının arttırılması sağlanmalı ve yaşadığımız üzücü olayların bir benzerinin yaşanmaması adına önleyici faaliyetler alınması gerekmektedir.”

Dünya gündeminde ise yine IŞİD vardı.Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin başkenti Erbil’de, ABD Başkonsolosluğu önünde bombalı araçla düzenlenen ve IŞİD’in üstlendiği saldırıda 3 kişi öldü, 8 kişi de yaralandı. Ölenlerden ikisinin Türk olduğu açıklandı.Yine, Bağdat’ta iki ayrı bombalı araçla düzenlenen saldırıda ise 29 kişi hayatını kaybetti.

Sosyal medyayı çok aktif kullandığı, hatta destekçilerini sosyal medya aracılığı ile bulduğu bilinen IŞİD’in paylaştığı kan donduran bebek fotoğrafı, sosyal medya başta olmak üzere, hızla, basın organlarında yerini aldı. Yeni doğmuş bir bebek, el bombası, silah ve örgütün bebek için hazırladığı kimlik kartı görünen fotoğrafla birlikte verilen mesajın ise “Bu çocuk yalnızca bizim için değil, sizin için de risk olacak” olduğu belirtildi.