Organik Terörizm

“Geleneksel terörizm” ile savaşmanın temelini, saldırganların izlediği terörist operasyon metot sürecinde ortaya çıkabilecek şüpheli işaretlerin takip edilmesi oluşturur. Büyük bir organizasyonun üyesi olan tecrübeli bir terörist, çok fazla sayıda kişiyi öldürmek adına kapsamlı bir plan yaratıp bu planı uygulamakla yükümlüdür. Yarattıkları bu plan doğrultusunda, hedeflerini belirler, hedef hakkında gözlem yapar, silahlanır ve saldırı hakkında prova yaparlar. Hatta, eğer intihar saldırısı planlamadılar ise, kaçış stratejileri bile olur. Saydığımız tüm bu noktalar, “terörist operasyon metodu”nun tamamını oluşturur ve teröristler bu aşamaların herhangi birinde sergiledikleri davranışlar ile dışarıya şüpheli bir durum çizerler. Bu durum da, doğal olarak güvenlik görevlilerinin tespit, önleme ve ortadan kaldırma kabiliyetini geliştirerek, terör saldırılarının gerçekleşmeden engellenmesine yardımcı olur.
Fakat, son zamanlarda, “Organik Terörizm” adıyla literatüre giren yeni bir saldırı yöntemi, gezegenimizi kasıp kavurmaktadır. Herhangi bir plana ve/ya sofistike bir biçimde hareket edilmesine gerek duyulmaksızın, silahlı ya da bıçaklı saldırılar düzenlenmeye, hatta, gündem maddemizde değindiğimiz Nice saldırısında da görüldüğü üzere, kamyonları masum insanların üzerine sürmek suretiyle saldırılar gerçekleştirilmeye başlanmıştır. Bu tür saldırılar, Orta Doğu dışında, Avrupa başta olmak üzere dünyanın birçok bölgesinde de görülmeye başlamıştır;
 Almanya – 41 yaşındaki Irak asıllı mülteci Rafik Mohammad, bir polis memurunu boynundan bıçaklamıştır. Bu kişinin, El-Kaide örgütüne bağlı olan Ensar El-İslam örgütünün üyesi olduğu ortaya çıkmıştır.
 Avusturalya – 15 yaşındaki Farhad Khalil Mohammad Jabar, Parramatta bölgesinde New South Wales Polis Merkezi önünde bulunan sivil ve silahsız bir polisi silahlı saldırı sonucu öldürmüştür.
 ABD – 32 yaşındaki Zale Thompson, (Zaim Farouq Abdul-Malik) balta ile gerçekleştirdiği saldırıda 4 polis memurunu yaralamış ve memurların açtığı ateş sonrası ölmüştür.
Bu tür olaylarda, herhangi belirgin bir hedef, bir gözlem durumu ya da istihbarat çalışanlarının ağına takılacak herhangi bir bilgi yoktur. Saldırılar, genellikle rastgele seçilmiş fakat belli bir kesimi temsil eden bir hedefe yönelik duygusal patlamalar sonucu gerçekleştirilir. Saldırı, çoğunlukla intihar yöntemini barındırmaz. Buna rağmen, ilginç bir şekilde saldırganların bir kaçış planı da bulunmaz. Saldırganlar için tek parola, görevin gerçekleşmesidir. Bu noktadan sonra, ya güvenlik görevlileri tarafından tutuklanmayı ya da öldürülmeyi beklerler.

Geleneksel Terörizm ile Organik Terörizm arasındaki farkı ayırt etmek çok önemlidir. Güvenlik açısından bakılması gerekirse, bilhassa, bu tür alelade hazırlanmış saldırıların tespiti, herhangi bir istihbarat bilgisi ya da saldırganın hedef hakkında gerçekleştirdiği gözlem gibi durumlar mevcut olmadığından, daha zor bir hal almaktadır. Bu güç durum, odak noktasını, acil durum hareket tarzının ve acil müdahale süresinin geliştirilmesi yönünde zorlamaktadır.
Acil müdahale ekiplerinin ve güvenlik personelinin çeşitli taktikler üzerine ve gerçek senaryolara dayalı geniş çaplı bir eğitim almaları bu tür saldırıların engellenmesi açısından atılacak en önemli adımlardan biridir. Mevcut durum, birçok kurumun bu tür olaylara karşı hiç bir prosedürünün olmadığını, varsa bile kısıtlı olduğunu göstermektedir. Gerekli eğitimler alınmış olsa bile, saldırıya verilecek karşılık, saldırının kendisi gibi doğaçlama yapılabilir. Silahınız yok mu? O halde şemsiye kullanın. Ya da bir çöp kutusu. Önemli olan çevrenizde bulunan ve saldırganı etkisiz hale getirecek ya da dikkatini dağıtmaya yol açacak herhangi bir şeyin kullanılmasıdır.
Organik terörün en belirgin özelliği ise, halihazırda saldırıya eğilimli bireylerin, sosyal medya kullanılarak yönlendirilip yetiştirilmesidir. Bundan dolayı, gerçekleştirilen saldırılar politik nedenden ziyade sosyal ve kültürel nedenler barındırır. Bu tür saldırılar, birçok uzman tarafından, ana kaynağı internet olan bir tür kanser olarak adlandırılır. Değişime uğrayarak internetin yayılabildiği tüm mecralara müthiş bir hızla yayılır ve en sonunda hastayı öldürür. Bu durum bir bakıma dijital bir ayaklanma olarak da adlandırılabilir.
Her ne kadar bu aykırılıklar azınlık bir çevrede gerçekleşse de aslında daha büyük sosyal ve kültürel bir grubun parçası olduğu unutulmamalıdır. Bu nedenle bu durumun çözümü, toplumsal politikaların değiştirilmesinde ve toplulukların sosyal medya üzerindeki etkisinin denetlenerek düzgün bir şekilde yönlendirilmesinde yatmaktadır.
Bu çözümler gerçekleşinceye kadar, yanınızda şemsiye bulundurmak isteyebilirsiniz.