Durumsal Farkındalık Rehberi

Durumsal farkındalık, yani, kişinin etrafındaki olayların, tehlikeli durumların ve potansiyel tehditlerin farkında olması,bir yetenekten çok zihniyettir. Kişinin kendi isteği ve uygulama disiplini ile kazanılır. Durumsal farkındalık, sadece terörizm tehditlerini farketmek için değil aynı zamanda suçluların davranışlarını ve diğer tehlikeli durumları anlayabilmek adına önemlidir.
Bu zihniyeti oluşturmanın ilk unsuru mevcut tehditi farkedebilmektir.Bir tehditi görmezden gelmek veya reddetmek kişinin oluşan tehditi çabucak farketmesi ve o tehditten kaçınma şansını en aza indirir. İkinci unsur, başkasının güvenliği adına sorumluluk alma gerekliliğinin anlaşılmasıdır. Her hükümetin kaynakları sınırlıdır.Otoriteler veya özel güvenlik personeli her an her yerde olamaz ve her türlü potansiyel terörist saldırıyı veya başka bir suç olayını engelleyemeyebilirler. Bu zihniyetin oluşmasında,diğer bir önemli unsur ise içgüdülerinize ve sezgilerinize güvenmeyi öğrenmektir. Bilincin, ölçmek veya söylemekte zorlandığı tehlikenin hemen göze çarpmayan işaretlerini çoğu zaman kişinin bilinçaltı anlayabilir. Olaydan önce bu tip hisler yaşayan ama görmezden gelmeyi tercih eden birçok insanla görüşmeler yapılmıştır. İçgüdülerinize güvenmek ve potansiyel olarak tehlikeli bir durumdan kaçınmak biraz yük olabilir ama bu hisleri görmezden gelmek ciddi sorunlara sebep olabilir.
Durumsal farkındalığın sağlanmasında önemli olan, başka şeylerle ilgileniyor olsanız bile içgüdülerinize ve etrafınızdaki olaylara dikkat göstermeye bilinçli şekilde çabalamanızdır. Bu yüzden kişiler başka işlerle uğraşırken bile etraflarını gözlemlemeyi öğrenmelidirler.

Farkındalık Seviyesi
İnsanlar tipik olarak farkındalığın 5 ayrı seviyesine sahiptir. Bu seviyeleri tanımlamanın birçok yolu vardır, ama belki de bu seviyeler arasındaki farkları belirtmenin en etkili yolu bunları araç kullanırken sahip olduğumuz farklı dikkat dereceleriyle karşılaştırmaktır. Burada amacımıza göre bu seviyeleri “duymazdan gelme”, “hafif farkındalık”, “odaklanılmış farkındalık”, “yüksek alarm halinde” ve “bilinçsiz” olarak adlandıracağız.
İlk seviye, “duymazdan gelme” çok aşina olduğunuz bir yerde araç kullanırken veya bir düşünceye dalmışken, hayal kurarken, radyoda bir şarkı çalarken veya hatta çocuklar arka koltukta kavga ederken sahip olduğumuz dikkat seviyesine benzer. Cep telefonuyla yapılan görüşmeler, mesajlaşmalar artarak insanların araç kullanırken birçok şeyi duymazdan gelmelerine sebep olmaktadır. Aracınızla bir yere gittiğinizde aslında hiç oraya gittiğinizi düşünmeden vardığınız oldu mu? Eğer öyleyse, o zaman etrafınızdakileri görmezden gelmişsiniz demektir.
İkinci seviye olan “hafif farkındalık”, temkinli araç sürmeye benzer. Bu seviye, rahat olduğunuz ama aynı zamanda yoldaki diğer araçları takip ettiğiniz ve olası tehlikeleri farkedebilmek için yolu izlediğinizdeki dikkat seviyenizdir. Mesela, siz bir kavşağa yaklaşırken, diğer şoför durmayacakmış gibi gözüktüğünde, ya o durmazsa diye durdurmak için siz hafifçe frene basarsınız. Temkinli sürüş gerçekleştiriyorsanız, hala yolculuktan keyif alabilir, manzarayı izleyebilir ve radyoda çalan şarkıyı dinleyebilirsiniz aynı zamanda dikkatinizi kaybetmenize sebep olacak şeylere kapılmanızı da engelleyebilirsiniz. Rahatsınızdır, sürüşten keyif alıyorsunuzdur ve aynı zamanda yoldaki tehlikeleri izliyor, araçlarla aranızda güvenli bir takip mesafesi bırakıyor ve etrafınızdaki şoförlerin davranışlarına dikkat ediyorsunuzdur.
Diğer farkındalık seviyesi, “odaklanılmış farkındalık” ise tehlikeli yol koşullarında araç sürmeye benzer. Buzlu veya çamurlu bir yolda araç sürerken bu seviyede olmalısınızdır.Her zaman iki elinizin de direksiyonda ve dikkatinizin tamamen önünüzdeki yolda ve etrafınızdaki şoförlerde olması gerekir. Gözünüzü yoldan ayırmaya ve dikkatinizi dağıtmaya cesaret edemezsiniz. Telefon görüşmelerine veya dikkatinizi dağıtacak başka şeylere zaman yoktur. Bu tip bir sürüş için gerekli konsantrasyon seviyesi sizi oldukça yorar ve stres verir. Normalde hiç düşünmeden gideceğiniz bir yol bu koşullar altında uzun süre boyunca full konsantrasyon gerektirdiği için sizi fazlasıyla yorar.
Dördüncü seviye farkındalık “yüksek alarm” halinde olmaktır. Bu seviye adrenalinin yükseldiği seviyedir. Bu durum, kavşakta takip ettiğiniz aracın durmaması ve tam önünde yoldan çıkması anıdır. Yüksek alarm halinde olmak korkutucu olabilir ama bu seviyede hala düşünebilirsiniz. Frene basabilir ve aracınızı kontrol altında tutabilirsiniz. Aslında bu durumda hissettiğiniz adrenalin bazen reflekslerinize yardımcı olabilir.

Son farkındalık seviyesi “bilinçsizlik”, direksiyon başında tamamen donup kaldığınızda gerçekleşen seviyedir. Durumsal farkındalıkla bağlantılı olarak bizi en çok ilgilendiren durum bu paniğin sebep olduğu felç durumudur. Bilinçsizlik seviyesi şoka girdiğinizde ortaya çıkan durumdur, beyniniz işlem yapmaya son verir ve siz durumun gerçekliğine tepki veremezsiniz. Bu durum gerçekleştiğinde, çoğu zaman, insanlar,durumu kabullenemez ve “bu bana olamaz” gibi düşüncelere kapılırlar, ya da olayın içinde değilmiş de dışarıdan izleyen biriymiş gibi bir tutum içerisine girerler. Suç kurbanları sıkça bu durumu yaşadıklarını ve olay esnasında bir müdahalede bulunamadıklarını söylerler.

Doğru Seviyeyi Bulma
Bedenimiz ve beynimizin dinlenmeye ihtiyacı vardır ve her gün uyurken bilinçsizlik seviyesinde saatler geçirmemiz gerekir. Evimizde bir film izleyerek veya kitap okuyarak oturduğumuz sürede en ideal olan duymazdan gelme modunda olmaktır. Ama bazı insanlar uygun olmayan durumlarda,mesela gece vakti tekin olmayan tenha bir sokakta yürürken, duymazdan gelme modunda olmaya devam ederler. “Bana bir şey olmaz o yüzden dikkat etmeye gerek yok” gibi düşünebilirler. Bu da, potansiyel tehlike anlarında duymazdan gelme modunda olmalarına sebep olur.
Araç sürerken önünüze bir çocuğun çıkması ve aniden arabanızın önünde durması gibi bir şey olduğunda duymazdan gelme modundaysanız, ortaya çıkacak tehlikeyi göremezsiniz. Bu durumda genellikle ya tehlikeyi zamanında farkederek duramazsınız ya da panikleyerek donup kalır ve müdahalede bulunamazsınız, ki bu iki durum da iyi sonuçlanmaz. Bu tepkiler (veya verilemeyen tepkiler) mental durumunuzu bir anda duymazdan gelme modundan yüksek alarm seviyesine değiştirmenizin çok zor olmasından kaynaklanır. Bu arabanızı birinci vitesten beşinci vitese geçirmeye çalışmaya benzer ve araba stop eder. Çoğu zaman, kişiler mental durumlarını bir anda değiştirmek zorunda kaldıklarında paniklerler ve şoka girerek tepki veremez hale gelerek bilinçsizlik seviyesine ulaşırlar. Bu sadece araç kullanırken değil, aynı şekilde bir suçlu aniden masum bir insanı hazırlıksız bir şekilde yakaladığında da olabilir.

Durumsal farkındalık, takıntılı olmak veya paranoyaklık değildir. Olaylar kontrolden çıktığında hissedilen uzun süreli adrenalin ve stres insan vücudu ve beyni için sağlıklı değildir ve bu durum aynı zamanda güvenliğe de engel oluşturmaktadır. Bu sebeple, sürekli yüksek alarm veya odaklanılmış farkındalık seviyesinde olmak bir çözüm değildir. İnsan vücudu sürekli stres altındayken çalışabilecek şekilde tasarlanmamıştır. Tüm insanların, oldukça yetenekli olanların bile, dinlenmeye ve kafalarını dinlemeye ihtiyaçları vardır.Bu sebeple, durumsal farkındalığın çoğunlukla uygulanması gereken temel seviyesi, zihnin uzun süre stressiz bir şekilde kalabileceği hafif farkındalık seviyesidir. Hafif farkındalık yorucu değildir ve kişisel güvenliğinizi sağlarken aynı zamanda hayattan zevk almanızı da sağlayan farkındalık seviyesidir. İnsanlar potansiyel bir tehlikenin bulunduğu bir ortamdayken (yani aslında hemen hemen her yer) günün çoğu anında zihinlerini hafif farkındalık düzeyinde tutmalıdırlar. Bu sayede normal olmayan herhangi bir durum farkettiklerinde odaklanılmış farkındalık seviyesine geçebilir ve tehlike olabilecek potansiyele ve etraftaki diğer insanlara dikkat edebilirler. Eğer muhtemel tehdit yanlış alarm ise, kolayca hafif farkındalık düzeyine geri dönebilir ve yollarına devam edebilirler. Diğer yandan potansiyel tehlike muhtemel bir tehlikeye dönüşürse de durumun önceden farkedilmesi sayesinde önlem alınabilir ve durum önlenebilir. Böyle bir durumda olay gerçekleşmeden önlendiği için yüksek alarm haline geçilmesine de gerek kalmayabilir.

Tabii ki bir kişi tehlikeli bir alana girdiğinde, odaklanılmış farkındalık düzeyinde olması beklenir. Mesela otoyolun puslandığı bir yerinden veya suç çetelerinin sıkça bulunduğu bir yerden geçmek zorunda kalındığı anlarda yükseltilmiş farkındalık seviyesinde olmak çok normaldir. Ayrıca ATM kullanmak veya arabamızı park ettiğimiz karanlık otoparka doğru yürümek gibi günlük işlerimizi gerçekleştirirken de yükseltilmiş farkındalık seviyesinde bulunmak normaldir. Potansiyel risk ortadan kalktığı anda hafif farkındalık düzeyine dönmek kolay olacaktır.

İnsanlar durumsal farkındalık kabiliyetlerini kendi kendilerine yaptıkları ufak tatbikatlarla geliştirebilirler. Mesela, farkındalık seviyenizi bilinçli olarak gün içinde kısa sürelerle odaklanılmış duruma çıkarabilirsiniz. Buna, girdiğiniz binadaki tüm çıkış kapılarının yerlerine dikkat etmek, bulunduğunuz restoranda kaç kişi olduğunu saymak veya trafikte hangi araçların aynı yönden döndüğünü takip etmek gibi örnekler verilebilir. Etraftaki insanların hikayesini anlayabilmek, yaptıkları işi, bulundukları durumları ve o gün yapacakları şeyleri sadece gözlemleyerek tahmin etmek gibi çoğu emniyet görevlisine öğretilen bir numara vardır. Bu tarz basit odaklanılmış farkındalık tatbikatları, kişinin farkındalık sahibi olmasına yardımcı olur.
Durumsal farkındalık süreci insanların çevrelerini ve çevrelerinde bulunan tehlikelerin farkında olmaları adına önemlidir. Bu tarz bir farkındalık tehlikeli bir alana girdiğinizde bazı tehditlerin önlenmesi ve diğer insanların korunmasına olanak sağlar. Dünya üzerindeki çoğu ülkenin vatandaşı gün içinde hırsızlık, işlenen suçlular, zihinsel olarak problemli kişiler tarafından rahatsız edilmek gibi farklı türdeki tehlikeler ve saldırılarla karşı karşıya gelebilir.Durumsal farkındalığını geliştiren kişiler bu tip saldırıları tespit ederek önleyebilir, gerekli otoriteleri bilgilendirebilir ve diğer insanları da koruyabilir.

Kaynak: Scott Stewart / www.stratfor.com

Etkin Otel Güvenliği

Dünya genelinde 2002 yılından bu yana uluslararası otellere düzenlenmiş 20’yi aşkın geniş çaplı saldırı bulunmaktadır. Tunus’un El Kantaoui bölgesinde yaşanan en son saldırı ise hazırlık ve uygulama açısından kan dondurucu ve dehşet verici türdendi. Öldürmeye ve ölmeye motive edilen ve bu amaç için ciddi anlamda hazırlık yapan teröristleri durdurmanın, basit bir mesele olarak ele alınması doğru olmayabilir. Fakat, yazımızda bahsedeceğimiz bazı temel öğelere daha fazla dikkat verilmesi ve daha itinalı uygulanması, gelişmekte olan bu tehdit ve saldırıların azaltılmasında önemli bir rol oynayacaktır.
Ne yazık ki zaman geçtikçe; otellere yapılan terör saldırılarının kabul edilemez bir başarı oranına sahip olduğuna tanıklık ediyoruz. Otellerde kullanılan günümüz güvenlik ekipmanları, maalesef son zamanlarda yaşanan düşmanca saldırıların boyutunda başka bir saldırıyı engelleyecek etkinlikte değil. Otel güvenliği sektöründe devrim yaratacak nitelikte temel bir konsept değişikliği olmadığı sürece de bir sonraki saldırının başarı ile sonuçlanması çok muhtemel görünüyor.

Güvenli Hissetmek ile Güvenli Olmak Aynı Şey Değildir
Bilinen tek bir gerçek var ki; ne kadar yüksek çözünürlüklü kameralar, daha güçlü bariyerler ya da daha fazla teknolojik ekipman kullanılsa da, eğitimsiz veya güvenlik bilincinden yoksun personel olduğu sürece bu saldırıların önüne geçilemeyeceğidir. Uygun eğitimleri almış personel ve uygun prosedürlere sahip olmadan kullanılan fiziksel ve teknolojik güvenlik uygulamaları, etkisiz ve tehlikeli bir güvenlik yanılgısı yaratacaktır. “Güvenlik algısı yalnızca güvenlikten oluşmaz” gerçeği bu noktada karşımıza çıkmaktadır.

Peki bu noktada oteller kendilerini bir sonraki terör saldırısının kurbanı olmaktan nasıl koruyabilirler? Bu sorunun cevabını, bir otel kuruluşunun karşılaşabileceği risk ve tehditleri analiz edebilen ve sonrasında reaktif ve proaktif güvenlik uygulamalarını etkili bir biçimde uygulamanızı sağlayarak, otel personelinin ve misafirlerinin güvenliğini sürdüren dört temel öğe ile inceleyeceğiz.

Güncel Risk, Tehdit ve Güvenlik Zafiyeti Analizi
Genel geçer güvenlik uygulamalarının her otel için aynı standartta uygulanması, en temel sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Bahsedeceğimiz bu analiz, bu durumu net bir şekilde gözler önüne sermektedir.
Her otel, çevresel faktörler, müşteri portföyü ve coğrafi yapısı ele alınarak incelenmelidir. Geçmişte otel güvenliği denildiğinde akla gelen ilk çağrışım, odalarda yaşanan hırsızlık olayları ve misafir rahatsızlığına yol açan sarhoş müşteriler olurdu. Fakat günümüzün gerçekleri ele alındığında; bu durum ne yazık ki geçmişteki kadar masum değil. Öyle ki, kuruluşun karşılaşabileceği risk ve tehditlerin derin bir analizi olmadan efektif bir güvenlik sistemi kurmak mümkün değil. Mevcut güvenliği geliştirmek için, otel kuruluşunun ve misafirlerinin karşılaşacağı spesifik risk ve tehditlerin net bir biçimde anlaşılması gerekmektedir. Bu zorunluluğa ek olarak; muhtemel risk ve tehditlerin, güvenlik zafiyeti sebebi ile uygulanmakta olan güvenliğin ihlal edilmesini engellemek de bir diğer zarurettir. Bir otelin güvenliği, ancak bu bahsettiğimiz analiz ve iyileştirme çalışmaları sayesinde etkin bir şekilde uygulanabilir ve sürdürülebilirliğini koruyabilir.

Risk durumunu minimuma indirme işlemini, aşı olma örneği ile açıklayabiliriz. Bir kişinin sarıhumma bulunan bir ülkeye seyahat ettiğini düşünün. Bu noktada sarıhumma salgınına karşı aşı olmak pek de yardımcı olmayacaktır. Bu tabi ki aşı olmanın kötü bir şey olduğu anlamına gelmiyor. Fakat, salgının minimum seviyeye çekilmesi için salgının bulunduğu ülkenin ekstra ve spesifik bir korunmaya ihtiyacı olduğunu belirtiyor. Günümüzde birçok otel, kendilerini sıradan ve düşük seviyedeki tehlikelerden koruyup izole edeceğini umduğu, fakat titiz bir şekilde hazırlanmış bir analizin ya da güncel bir tehdit senaryosunun uygulanmadığı standart “aşı” güvenliğe sahip.

Uluslararası terörizm büyüyüp geliştikçe; oteller, teröristlerin gözünde daha dikkat çekici ve daha savunmasız bir hedef olarak yer alıyor.

Fiziksel ve Teknolojik Güvenlik Ekipmanları
Korunaklı kapılar, aydınlatma sistemleri, kilit mekanizmaları, bariyerler, güvenlik kontrol noktaları , CCTV kameraları, alarmlar, personel için biyometrik okuyucular, kart okuyucular, akıllı asansörler vs. Tüm bu ekipmanlar herhangi bir otel güvenliğini sağlamak ve misafir emniyetini korumak için gereklidir. Öyle mi? Evet- fakat tek başına değil. Fiziksel ve teknolojik güvenlik ekipmanları, bir otelin çevre ve giriş güvenliğini sağlamak için kesinlikle her otelin güvenlik planında olması gereken unsurlardır. Ancak, bu ekipmanların gerekliliğini göz önüne alırken; gerçek anlamda bir güvenlik uygulaması için de yetersiz kaldıklarını göz ardı etmememiz gerekir. Hatta bazı zamanlar bu ekipmanlar, yanlış bir güvenlik algısı bile oluşturabilir.

Son yıllarda gerçekleştirilen saldırılar, her ne kadar mevcut güvenlik sistemlerinin başarısızlığını kanıtlamış olsa da; güvenlik kameralarının ve alarm sistemlerinin geliştirilip son teknoloji ile donatılması gerektiğini savunan uzman sayısı bir hayli fazla. Fakat gerçek şu ki; hiçbir güvenlik kamerası ya da alarm sistemi, silahlı saldırganların otel lobisine girişini ya da otel binasına erişimini engelleyemedi. Gelinen nokta, bizlere, bu dört temel öğeyi dikkate alması gereken otellerin, risk ve tehdit analizi yaparak, gerekli temel eğitimleri almış ve doğru güvenlik prosedürlerini uygulayan personeli çalıştırmak yerine orantısız bir biçimde fiziksel ve teknolojik güvenlik ekipmanların kullanımını önemsediğini gösteriyor.

Fiziksel ve teknolojik güvenlik uygulamalarını geliştirmeden önce sorulması gereken sorular şunlardır;
Bu uygulamalara neden ihtiyacımız var?
Bu uygulamaları kullanarak hangi tehdidi azaltıyoruz?
Amacımız nedir?
Bu uygulama, misafirlerimizi güvende mi hissettirecek ya da gerçekten güvenli mi tutacak?
Kameraların temel fonksiyonlarının, herhangi bir saldırıyı engellemek olmadığı yalnızca gözetleme olduğu unutulmamalıdır. Bu durum, güvende olmak ile güvenli hissetmek arasındaki farka gösterilebilecek temel bir örnektir.Herhangi bir otelin karşılaşacağı muhtemel bir saldırıdan minimum zayiat ile kurtulmasını sağlamak için, üçüncü ve dördüncü temel öğelerden de bahsetmek en az ilk ikisi kadar önemli. Yani,temel güvenlik eğitimlerini almış personel ve uygun prosedürler.

Bu bağlamda; eğitim içeriği, saldırgan ve şüpheli davranışların tespit edilmesinin sağlanmasını, kameralar üzerinden uygun güvenlik kontrolünün yapılmasını ve geçmiş saldırıların incelenmesini kapsamalıdır. Güvenlik ekibinin felsefesi:“Tehlikeyi en erken zamanda ve hedeften en uzak noktada durdurmak” olmalıdır.
Eğitim kapsamında genellikle ihmal edilen bir diğer bakış açısı ise; saldırı anında ne yapılması gerektiğini belirten, tepkisel eğitimdir.Güvenlik ekibi ya da resepsiyon görevlisi, silah sesi ya da bir patlama sesi duyduğunda ne yapmalıdır, nasıl tepki vermelidir? Gerekli eğitimleri almamış sıradan bir insanın, hayati tehlike taşıyan durumlarda etkin bir şekilde aksiyon almasını beklemek makul bir durum olmayabilir.
Emniyet yetkilileri, itfaiye mensupları ve sağlık ekipleri gibi birçok profesyonel kişilerin almış olduğu eğitimlerin, güvenlik personelince de alınması, icra edilen güvenlik açısından hayati öneme sahiptir. Bu sayede gerekli eğitimleri alan güvenlik personeli, herhangi bir kriz anında oluşabilecek zarar ve can kaybını minimum seviyede tutmak için nasıl bir aksiyon alması gerektiğinin bilincinde olarak hareket edecektir.

Uygun Prosedürler
Dördüncü temel öğe olan “uygun prosedürler”,belki de, bu dört öğe arasında en önemli olmasına rağmen en fazla ihmal edilendir.
Prosedürler, herhangi bir personelin belirli durumlar karşısında nasıl hareket etmesi gerektiğini ifade eder. Sayfalarca yazılan genel güvenlik prosedürleri, geçmişte yeterli olmasına rağmen, otellerin günümüzde karşı karşıya olduğu güvenlik tehditlerine karşı etkin bir cevap sağlamamaktadır.

Uygulanacak güvenlik prosedürlerinin, korunacak otel özelinde revize edilip yayınlanması ve birçok farklı seviyedeki geniş çaplı risk ve tehdit analizlerini içermesi gerekmektedir. Birçok ülke ve bölgede hizmet sağlayan otel zincirlerinin tek bir güvenlik prosedürüne bağlı kalması pek mantıklı olmamaktadır. Prosedürler, direkt olarak güvenlik icra edilen otelin risk ve tehdit analizi ile ilişkilendirilmelidir. Bu prosedürler, otelin sahip olduğu coğrafi konum, çevresel faktörler, müşteri portföyü, tesisler, personel ve bütçe gibi birçok değişkeni ele almalı; yapısal ve metodolojik anlamda yalnızca güvenlik personeli için değil tüm otel çalışanları tarafından da uygulanabilirliğe sahip olmalıdır.Prosedürler açıkça kaleme alınarak tüm personelin ihtiyaç halinde kullanımına açık olmalı, yalın ve kesin bir dilde yazılmalı, rutin ve acil durumlarda nasıl davranılması gerektiğini net bir şekilde ifade etmelidir.
Otel işletme ve yönetimlerinin yangın, deprem gibi çeşitli doğal afetler karşısında ve hatta savaş ya da diğer olağanüstü durumlarda kullanılacak olan acil durum prosedürlerinin olduğunun farkındayız. Ancak acil durumlar karşısında, belirlenen bu prosedürlerin, gerçek olay anında ne kadar doğru uygulanacağını bilmemiz mümkün değildir. İşte tam olarak bu nedenle, prosedürlerin, gerçek, global tehditlerin farkında ve uygulamada hangi davranışın hayat kurtaran sonuçlar doğuracağının bilincinde olan, tecrübeli profesyonellerden alınan yardımla hazırlanması son derece kritiktir.

Düzgün yazılmış prosedürler ve uygun eğitimin birleşimi işverene güvenlik operasyonunun ne olduğunu ve nasıl yapıldığını değil, neden yapılması gerektiğine dair farkındalık kazandıracaktır. Bu farkındalık sahadaki operasyonun da uygun işletilmesini sağlayacaktır.
Konuklar kendilerini hoş karşılanmış, güvende ve mutlu hissetmek, otel işletmesinin içinde bulunduğu kültüre adapte olarak, olumlu bir tecrübe edinmek isterler. Amaç, otelleri kalelere çevirmek de değil elbette. Aslında cevap,etkin otel güvenliğini,elektrikli teller, daha fazla güvenlik ekibi ya da daha fazla ekipmanla sağlamak değil, günümüz şartlarının değişkenliğinin farkında olarak, bu değişime adapte olabilmektir.

Kaynak: Mac Segal/ Güvenlik Uzmanı/ AS Solution’s

 

2015 Yılı Ekim Ayı Güvenlik Değerlendirmesi

Yaz dönemi boyunca devam eden terör olayları geçtiğimiz Eylül ayı içinde de hız kesmedi ve gündemin birinci sırasında yer aldı. Terör örgütü PKK, saldırılarını ülkenin doğu ve güneydoğu bölgesinde sürdürürken, yaşanan bu olaylara karşılık, TSK, hava ve kara harekatlarını yoğunlaştırdı. Bölgede bulunan birçok şehir ve ilçede sokağa çıkma yasağı ilan edildi.
Batman’da sivil görevde polis memurlarının kullandığı araca, yapılan silahlı saldırı sonucu bir sivil polis memuru yaralanırken, bir komiser yardımcısı yaşamını yitirdi. Bu olayın ardından bir başka saldırı haberi ise Tunceli’den geldi. Terör örgütünün polis karakoluna düzenlediği silahlı saldırıda bir sivil yaralandı ve bir polis memuru da yaşamını yitirdi. Olayın yaşandığı gün Şırnak kentinde ise bir askeri personelin bindiği taksiye silahlı saldırı açıldı. Bu saldırıda ise taksi şoförü hayatını kaybetti.
PKKnın, Diyarbakır şehrinde kazmış olduğu hendekleri kapatmak için operasyon düzenleyen güvenlik güçlerine roketatarlı saldırı düzenlemesi, ülkedeki gerilimi had safhaya taşıdı. İki polisin yaşamını yitirdiği ve üç polis memurunun da yaralandığı saldırı sonucu çıkan çatışmalar, tüm kenti etkisi altına aldı. Çatışmaların boyutunun geniş çaplı olması ve sivillerin de yaşamını yitirmesi sonucu, kentin birçok ilçesinde sokağa çıkma yasağı ilan edildi.Şırnak’ın Cizre ilçesi ise ülkedeki en ciddi duruma tanıklık etmiş ve ilçede teröristler ile birlikte sivillerin de yaşamını yitirmesi, dünya basınında geniş çapta ses getirmiştir.

Hakkari’nin Çukurca ilçesi Dağlıca kesiminde teröristlerce askeri araç güzergahına yerleştirilen ve uzaktan kumanda ile gerçekleştirilen bombalı saldırı sonrasında çıkan çatışmada on altı askerin şehit olması neticesinde binlerce insan protesto amaçlı sokaklara döküldü. Bu durum ve ülke genelinde şiddet olaylarının artış göstermesi yine dış basının dikkatini çekti.
TSK, yapılan saldırı sonrası, altı saat süren hava operasyonu ile otuz beş kırk kadar teröristin etkisiz hale getirildiğini açıklarken, ülkedeki gergin hava varlığını sürdürmeye devam etmiştir.PKK, benzer saldırıları birkaç gün içerisinde Iğdır ve Mardin şehirlerinde gerçekleştirerek; toplamda on beş polis memurunun şehit düşmesine sebep olmuştur.
Kısa sürede bu kadar çok saldırıya maruz kalınması ve bu kadar fazla şehit verilmesi, toplumsal olayların da artışına sebebiyet vermiştir. Ülke genelinde onlarca kentte yapılan yürüyüşler, yerini birçok işyeri ve konutun kundaklanmasına, mahalle ve parti binası baskınlarına, doğu illerine sefer düzenleyen otobüs firmalarına yapılan saldırılara bırakmıştır. Durumun ciddiyeti, dış basının da dikkatini çekerken; birçok basın mensubu “Türkiye’ iç savaşa mı gidiyor?” mesajı içeren haberlere yer vermiştir.
Ülkede bu gelişmeler yaşanırken; terör, uluslararası platformda da kendini göstermiştir. 2013 yılında Kenya’nın Nairobi kentinde bir alışveriş merkezine gerçekleştirdiği silahlı saldırı ile 67 kişinin ölümüne yol açan terör örgütü El-Şebab, bu defa da şehrin başka bir alışveriş merkezine bomba düzeneği ile saldırı yapmaya çalışmış, fakat, güvenlik güçlerince fark edilen durum, can veya mal kaybı yaşanmadan önlenmiştir.
Anlaşılacağı üzere, gerek ulusal gerekse uluslararası boyutta ölümcül yüzünü gösteren terörizm, zaman veya mekan ayırmadan can almaya devam etmektedir. Fakat terörizmin can veya mal kaybına yol açmaktan daha öncelikli bir amacı vardır. Bu da, kaos yaratıp toplum genelinde korku yaratmaktır.
Zorlu bir süreç geçiren ülkemizde, yaşanan olaylara sağ duyu ile yaklaşılması ve toplumsal olayların kontrolden çıkmasına sebebiyet verecek davranışlardan kaçınılması son derece önem arz etmektedir.